Kul ol.
“Ben cinleri ve insanları bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım.”
(Zariyat, 51/56)
“Ben cinleri ve insanları bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım.”
(Zariyat, 51/56)
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz…
(Âl-i İmrân, 3/92)
Ey iman edenler kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için
çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. (Kendinizin göz yummadan
alamayacağınız) bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın…
(Bakara, 2/267)
Vücuda iğneler batırılıp, açılan deliklere boyalı maddeler konularak yapılan dövme, eski çağlardan beri yapılan bir cahiliye adeti olup, sağlık açısından zararlı olduğu gibi, dinen de yasaklanmıştır. Nitekim dikkat çekmek, daha güzel görünmek amacıyla, yaratılıştan verilmiş olan özellik ve şekillerin değiştirilmesi İslam dininde, fıtratı bozma kabul edilerek yasaklanmıştır (Nisâ, 4/119).
Hz. Peygamber (S.A.V.), vücuda dövme yapmak, dişleri incelterek seyrekleştirmek gibi ameliyeleri, yaratılışı değiştirmek, fıtratı bozmak kapsamında değerlendirmiş ve bunu yapanların ve yaptıranların Allah’ın rahmetinden uzak olacağını bildirmiştir (Buhârî, Libâs, 83-87; Müslim, Libâs, 120).
Dolayısıyla dövme yaptırmak caiz değildir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 129).
Dövme yaptırmanın dini hükmü açısından kadınla erkek arasında fark yoktur.
[Nevevî, sağlık bakımından zarar vermediği takdirde dövmenin vücuttan giderilmesi gerektiğini söyler. Yapılacak operasyonun vücuda zarar vermesi veya geride çirkin bir manzara bırakması sebebiyle dövme giderilemezse kişi tövbe etmekle günahından kurtulur (Şerḥu Müslim, XIV, 106).]
Ukbe b. Amir El-Cuhedi ‘den:
Resulullah (S.A.V) ‘le beraber Tebük savaşına çıktık. Allah ‘ın Resulü, bir gün öncesinden uykusuz olduğu için bir yere uzandı ve ancak güneş bir mızrak boyu yükselince uyandı.
Bilal ‘e;
-Ey Bilal! Ben sana fecri gözle demedim mi? dedi.
Bilal;
-Ya Resulallah! Sizin gibi bende uyuyakaldım, dedi.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hareket emrini verdi ve az bir mesafe gittikten sonra sabah namazını kıldı. Ondan sonra Allah ‘a hamd ve senada bulundu ve şöyle buyurdu:
“-Ey nas! Sözlerin en doğrusu Allah ‘ın kitabıdır. Direklerin en sağlamı, takva kelimesidir. Dinlerin en hayırlısı, İbrahim ‘in dinidir. Sünnetlerin en hayırlısı, Muhammed ‘in sünnetidir. Sözlerin en değerlisi, Allah ‘ın zikridir. Kıssaların en güzeli Kur’an ‘dır. Amellerin en iyisi, farz olan amellerdir. Her şeyin en kötüsü, sonradan ortaya çıkanlardır. Davetlerin en güzeli, Peygamberlerin davetleridir. Ölümlerin en şereflisi, şehidlerin ölümüdür. Körlüğün en ağırı, hidayete erdikten sonra kişinin tekrar sapıklığa düşmesidir. İlmin en iyisi, faydalı olanıdır. Hidayetin en iyisi, emirlere uyulanıdır. Körlüğün en kötüsü, kalb körlüğüdür. Veren el, alan elden üstündür. Az ve yeterli servet, çok olan ve azdıran servetten iyidir. En kötü şey, ölürken yapılan mazeret beyanıdır ve pişmanlığın en kötüsü, kıyamet günü duyulan pişmanlıktır.
İnsanların kimisi namazı, vaktinin sonunda kılar. Kimisi de Allah ‘ı seyrek anar. Hatalarınen büyüğü yalan söylemektir. Zenginliğin en hayırlısı kalb zenginliğidir. Azıkların en iyisi takvadır. Hikmetin başı Allah korkusudur. Kalbde yer alan şeylerin en iyisi kesin inançtır. Şüphe ve kararsızlık küfürdendir. Ölüler için yüksek sesle ağlayıp dövünmek, cahiliyyet adetlerindendir. Devlet malına hiyanet etmek, Cehennemden ateş közlerini çalmaktır. Altın ve gümüşleri biriktirip zekatını vermemek, deriyi Cehennem ateşiyle dağlamaktır. Şiir, iblisin zurnalarındandır. İçki, kötülüklerin yuvasıdır. Kadınlar şeytanın tuzağıdır. Gençlik, deliliğin bir çeşididir. Kazançların en kötüsü, riba(faiz)dır. Yiyeceklerin en kötüsü, yetim malıdır. Bahtiyar, başkasından ders alandır. Bahtsız ise, annesinin karnında bahtsızdır.
Hepiniz nihayet dört zira(arşın)lık bir yere döneceksiniz. Her iş sonuyla ölçülüdür. Amellerde muteber(saygın) olan, amelin sonudur. Haber yayanların en kötüsü, yalan haber yayanlardır. Gelmesi muhakkak olan bir şey, uzak da olsa yakındır. Mü’min kişi ile sövüşmek fıskdır. Mü’min kişi ile dövüşmek küfürdür. Mü’minin etini yemek(gıybet etmek) Allah ‘a karşı gelmektir. Mü’minin kanı ne kadar haram ise, malı da o kadar haramdır. Kim kötü iş yapmak için Allah adıyla yemin ederse, Allah o kimseyi yalancı çıkarır. Kim bağışlarsa Allah da onu bağışlar. Kim affederse Allah da onu affeder. Kim öfkesini yutarsa Allah ona ecir verir. Kim musibete tahammül ederse Allah, kaybının yerini doldurur. Kim dedikoduları dinlerse Allah onu rüsvay eder. Kim sabrederse, Allah onun sevabını kat kat verir. Kim Allah ‘a karşı gelirse, Allah onu cezalandırır.
Allah ‘ım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allah ‘ım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allah ‘ım! Beni ve ümmetimi bağışla! Allah ‘dan kendime ve size mağfiret dilerim.”
Bu hadisi, Ebu Nasr Es-Seceri, (El-İbane’de) Ebu Derda ‘dan merfu’ olarak, İbn-i Ebi Şeybe, Ebu Nuaym (El-Hilye’de) ve Kudai’de (Şihab’da) İbn-i Mes’ud ‘dan mevkuf olarak rivayet etmişlerdir radiyallahu anhüm.
(Feyzü’l Kadir, c.II, s.179 ve Zadü’l-Mead, c.III s.7)
İbn Abbâs’tan (R.A.) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
Sizden biriniz, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın.
(B5233 Buhârî, Nikâh, 111; M3274 Müslim, Hac, 424)
Müslim’in Ebû Hüreyre’den naklettiği bir rivayette
Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ’nın (diğer meleklerden ayrı olarak) zikir meclislerini araştırmak üzere dolaşan gezici melekleri vardır. Bunlar, bir zikir meclisi buldukları zaman, onlarla beraber otururlar. Kanatlarını onların üzerine açarak kendileriyle dünya semasının arasını doldururlar. Meclistekiler dağıldıklarında ise melekler tekrar semaya çıkarlar.
Allah Teâlâ, bildiği hâlde onlara:
–Nereden geldiniz, diye sorar.
Melekler de:
–Yeryüzündeki kullarının yanından geldik. Onlar tesbih, tekbir, tehlil ve hamd ederek seni zikrediyorlar ve senden dileklerde bulunuyorlar, derler.
Allah Teâlâ:
–Benden ne istiyorlar?
–Cennetini istiyorlar.
–Cennetimi gördüler mi?
–Hayır yâ Rabbi, görmediler.
–Cenneti görselerdi ne yaparlardı?
–Senden güvenceni isterlerdi.
–Benden neden dolayı güvence isterlerdi?
–Ateşinden yâ Rabbi!
–Ateşimi gördüler mi?
–Hayır, görmediler.
–Ateşimi görselerdi ne yaparlardı?
–Senden bağışlanma dilerlerdi.
Bunun üzerine Yüce Allah (C.C.):
–Ben de onları bağışladım, isteklerini onlara bahşettim ve korktukları şeye karşı onlara güvence verdim, buyurur.
(Bunun üzerine) melekler:
–Yâ Rabbi, zikir meclisinde bulunan filan kul çok günahkârdır. Oradan geçerken aralarına oturmuştu, derler.
Bunun üzerine Yüce Allah (C.C.):
–Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, meclislerinde bulunanlar da kötü olmaz, buyurur.
(M6839 Müslim, Zikir, 25)
Ebû Hüreyre’den (R.A.) rivayet edildiğine göre
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
“Dul kadınların ve yoksulların işlerine koşanlar, Allah (C.C.) yolunda cihad etmiş gibi mükafat alırlar.”
Ravi, sanıyorum “(O kimseler), bıkmadan gece ibadet eden, ara vermeksizin oruç tutan kimse gibidir.” buyurdu, dedi.
(B6007 Buhârî, Edeb, 26; M7468 Müslim, Zühd, 41)
Allah ve melekleri şüphesiz Peygambere salat ediyorlar. (O halde) ey iman etmiş olanlar, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
(Ahzab, 33/56)
(Salavat, Salat-ü selam getirmek için belirli bir vakit ve sayı yoktur. Kişi dilediği zaman ve istediği miktarda salat-ü selam getirebilir. Salat-ü selam için besmele çekme zorunluluğu da yoktur.)
Peygamber Efendimize (S.A.V.) en kısa şekilde, “Allahümme salli alâ Muhammed” veya “Sallallahü aleyhi ve sellem” ya da “Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin bi adedi ilmik.” diye salat-u selam getirebilirsiniz. Dua kitaplarında ve çeşitli internet sitelerinde yer alan farklı salavat şekillerinin hepsi de caizdir, diyebiliriz. Yeter ki Hz. Peygamber (S.A.V.)’in şanına layık olsun. “Elfu elfi salatin ve elfu elfi selamin ala resulillahi Muhammedin (Bir milyon salat bir milyon selam resulullah’ın üzerine olsun)” şeklinde on sekiz defa tekrar edilen ve Abdulğani en-Nablusî’ye ait bir salavat-ı şerife de vardır.
Süfyan b. Abdullah es-Sekafî (R.A.)’den rivayet edildiğine göre
Allah Rasûlü (S.A.V.) şöyle demiştir:
“Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol.”
(Müslim, Îmân, 62.)
Oysa kendilerine yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, içtenlikle sadece O’na
iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
(Beyyine, 98/5)